Ömer Madra ve Ümit Şahin, Bill McKibben'ın Amerika'da başkanlık seçimlerinin iklim krizi açısından kritik sonuçları olabileceğini anlatan yazılarını değerlendiriyor.
Ümit Şahin: Bugün programa Bill McKibben'ın iki yeni yazısıyla başlayacağız: Amerika Birleşik Devletleri'nde 5 Kasım'da yapılacak olan, Donald Trump'la Kamala Harris arasındaki başkanlık seçiminin iklim krizi açısından çok büyük bir dönüm noktası olabileceğine dair yazılar.
Ömer Madra: Acil durum yazıları ikisi de. Hatta bir tane de, bir başka önemli aktivistin, Margaret Klein Salamon'un iklim acil moduna derhal girmemiz lazım dediği bir yazı çıktı. Böylece seçim öncesi, çok önemsediğimiz üç yazı birden çıktı ki sekiz haftadan az zaman kaldı seçime. İlk olarak, Bill McKibben'in bize -en azından bendenize- iklim meselesini ilk tanıtan, öğreten kendi kitabıyla başlayalım: Dünyanın Sonu, Gezegen'in Sonu ve Doğanın Sonu kitabıyla. O tarihten beri takip ediyoruz, pek çok görüşme, buluşma yaptık. Telaşa kapılmaksızın, çok acil açıklamalar yapıyor.
İlk yazı 8 Eylül'de çıktı yanılmıyorsam, Donald Trump iklim kriziyle ilgili her şeyi yanlış anlıyor adıyla. Alt başlığı da: Kasım ayındaki seçimin sonuçları 1 milyon yıl boyunca kainatta yankılanabilir. Trump seçimi kazanırsa, söz konusu olacak şey bu işte.
"İşte 2024 sonbaharına girerken gezegenimizde meydana gelen en büyük şey: Dünya dramatik bir şekilde ısınmaya devam ediyor. Bilim insanları, bu yılın şimdiye kadar kaydedilen en sıcak yıl olarak 2023'ü geçme ihtimalinin %90'dan fazla olduğunu söylediler. İklim tarihçileri ise geçen yılın son 125.000 yılın en sıcak yılı olduğundan oldukça eminler. Sonuç ise neredeyse klişeleşmiş bir felaketler silsilesi: her an Twitter/X'i açıp arabaları caddelerde sürükleyen sel fotoğraflarını görebilirsiniz. Bu, gezegendeki yaşamı çok zorlaştırmaya, hatta bazı yerlerde imkânsız hale getirmeye başlıyor. Dahası, çok çok daha kötüye gitme yolunda ilerliyor." diyor.
"Şu anda gezegenimizde gerçekleşen ikinci en büyük şey ise şu: Nihayet, evet nihayet, çoğunlukla güneş ve rüzgârdan elde edilen yenilenebilir enerji, bir tür kalkış noktasına ulaşmak üzereymiş gibi görünüyor. Bazı hesaplamalara göre, şu anda her gün bir nükleer santral değerinde güneş paneli kuruyoruz. Kaliforniya'da, bu bahar ve yaz günlerinde eyaletin elektrik ihtiyacının %100'ünden fazlasını uzun süreler boyunca karşılayacak kadar çok güneş çiftliği ve rüzgâr türbini mevcut artık; şebekede artık hava karardıktan sonra en büyük güç kaynağı haline gelmeye yetecek kadar çok batarya var. Çin'de karbon emisyonları zirveye ulaşmış gibi görünüyor - yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirme çabalarında planlanandan altı yıl ilerideler."
"Karbon emisyonları PİK yapmış gibi görünüyor, yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirme çabalarında da öne geçmiş olan planlardan öne geçmiş oldular" diyor. En önemli olaysa, önümüzdeki ayların en büyük üçüncü olayı ise, Amerikan başkanlık seçimleri. Ki bu seçimlerde son düzlüğe girilmiş gibi gözüküyor. "Hem sıcaklığın daha ne kadar yükseleceğini hem de temiz enerjiyle ne kadar hızlı geçeceğimizi, temiz enerjiyi belirleme gücüne sahip olabilir" diyor.
Donald Trump'tan bir alıntı yapmış -ki hakikaten fark etmemiştim- biraz uzun bir alıntı ama birkaç cümlesini alalım: "İklim değişikliği derken ne anladığını etraflıca ortaya koydu geçen hafta" diyor bu yazısında. "Biliyor musunuz?" diyor, bizden bahsediyor Ümit, senden benden.
Ü. Ş: Evet evet fark ettim evet.
Ö. M: “Biliyor musunuz, bu zavallı aptalların küresel ısınmadan bahsettiklerini duyduğumda ne düşünüyorum? Hoş, artık öyle demiyorlar ya, iklim değişikliği diyorlar artık. Çünkü biliyorsunuz ki, gezegenin bazı kısımları soğuyor, bazı kısımları da ısınıyor, küresel ısınma lafı işe yaramadı. Sonunda doğruyu buldular onlar da, artık sadece iklim değişikliği diyorlar. Eskiden küresel ısınma derlerdi. Hani bilirsiniz, yıllar önce buna küresel soğuma diyorlardı. 1920'lerde gezegenin donacağını düşünüyorlardı çünkü. Şimdi ise gezegenin yanıp tutuşacağını düşünüyorlar. Ve biz de hâlâ o 12 yılı bekliyoruz. Neredeyse 12 yıllık dönemin sonuna geldik, bunu anlıyorsunuz değil mi, hiçbir şey bilmeyen bu sersemler, okulda iyi birer öğrenci bile değillerdi, çalışmadılar, incelemediler bile, sadece bir tahmin attılar kafadan, Sadece 12 yıl ömrümüz kaldı dediler. Ve insanlar bunu duyunca bebek sahibi olmaktan vazgeçtiler, çünkü ‘bu durumda çocuk yapmak çok çılgınca olur’ dediler. Ama sorun 500 yıl içinde okyanusların yarım santim yükseleceği gerçeği değil, sorun nükleer silahlar. Nükleer ısınma ... Bu zavallı aptallar sabahtan akşama küresel ısınmadan bahsediyorlar, biliyorsunuz gezegen küresel ısınacak...”
Ü. Ş: Zaten ısınıyor demek istiyor. İnsanla ilgisi yok demek istiyor.
Ö. M: "Ve okyanuslar 355 yıl içinde 0,3 santim kadar yükselecek. Biliyorsunuz neler olsa hiçbir fikirleri yok. Hava budur işte" diyor.
Ü. Ş: Bu 355 yılı, 0.3 santimi falan da kim bilir nereden uydurdu? Tamamen uydurma, tamamen. Milimetrik hesaplar varmış gibi uydurmalar. Nükleer ısınma lafını da hatırlarsın Ömer Abi, 2-3 hafta önce konuşmuştuk, Elon Musk'la X'te yaptığı söyleşideydi. Ne demekse, ne olduğunu kimse bilmiyor.
Ö. M: Budalaca! Fakat budalaca gelmiyor milyonlarca kişiye; bunları, bu konuşmaları dinliyorlar işte. Bir de, "büyük bir zırva bu" diyor adam. Gezegendeki en önemli adam, "olabilir tekrar" diyor seçimden sonra. Gezegenin şimdiye kadar karşılaştığı en önemli sorun hakkında konuşuyor olabilir ve sorunun her kelimesini yanlış anlıyor! Bu tam bir zırva ama çok önemli ve tehlikeli bir zırva! Amerika'da ve tüm dünyada temiz enerjiye geçişi bloke etmek için, önünü almak için girişilen bir zırva. Project 2025 var ya...
Ü. Ş: Trump onunla ilgisi olmadığını iddia ediyor ama onun ekibinin projesi bu.
Ö. M: Tümüyle, evet. "Bu adamın Project 2025'teki dostları bu saçmalığın nasıl uygulanabilir politikalara dönüştürüleceğini oldukça detaylı bir şekilde ortaya koydular. 2025 Projesi, gelecekteki Trump yönetiminin petrol, gaz ve kömürü desteklerken güneş ve rüzgârın önünü kesmek için kullanacağı adımların birçoğunu kılı kırk yaran ayrıntılarla ortaya koyuyor. Bunlar arasında Detroit'te elektrikli araç üretimini teşvik çabalarının sona erdirilmesi; yenilenebilir enerji kaynaklarına verilen desteğin sona erdirilmesi (bu doğrultuda Trump, her ne demekse, “rüzgârı öldüreceğine” söz verdi) ve ABD’de iklim kirliliğini dizginlemeye yönelik federal çabaların çoğunun temelini oluşturan Çevre Koruma Ajansı’nın (EPA) karbondioksitin zarara yol açtığına dair 2009 tarihli can alıcı önemdeki bulgusunun tersine çevrilmesi yer alıyor."
Ü. Ş: Burada kastettiğini biraz açıklamak iyi olabilir. Obama yönetiminin ilk döneminde, o zaman senatodan geçiremeyeceği için iklimle ilgili herhangi bir şey; Çevre Koruma Ajansı'nda karbondioksitin bir hava kirletici olduğuna dair karar verilmişti, hava kirliliğine neden olduğuna dair. Dolayısıyla hava kirliliğini önleme mevzuatından yararlanarak karbondioksit emisyonlarının düşürülmesine yönelik politikalar geliştirebilmişti Obama.
Ö. M: Müthiş bir şey bu, sonuç olarak da diyor ki "İşte burası on numara/beş yıldız – yeryüzünde sıcaklığın ne kadar arttığını ölçen insanlar olarak bilinen Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi'ni (NOAA) kapatma sözü verdi" diyor McKibben.
Ü. Ş: Bu çok acayip gerçekten, artık NASA'yı kapatacağım demekle aynı şey.
Ö. M: Evet ve NASA'dan birazcık farkı da şu, "Neden mi bu sözü verdi? Çünkü bu ölçümler “iklim değişikliği hakkındaki alarm endüstrisinin (kıyamet tellallığının) ana itici güçlerinden biri” imiş meğer – de ondan." Türkçeleştirirsek, kıyamet zelallığının, ana itici güçlerinden biriymiş meğer. Ondanmış.
Ü. Ş: Tabii, ölçmezseniz sıcaklığın ne kadar arttığını, kimsenin bundan haberi olmaz. Aslında adam haklı bence.
Ö. M: Evet, evet, haklı. İnanılmaz şeyler. "Kaz bebeğim kaz!" yani "drill baby, drill" diye anlatıyor. "Bu sonsuz cömertlik karşısında" diyor, Trump’ı taklit eder gibi. Başkanlığının ilk gününde bir günlüğüne diktatör olacağını söylüyor ve "Kaz bebeğim kaz, drill baby drill" şiarına uygun olarak fosil yakıt endüstrisinden kendi seçim kampanyasına 1 milyar dolar talep ediyor, bu konuyu daha önce de konuşmuştuk. E, büyük petrol de elinden geleni yapıyor tabii, ne yapsın?
Washington Post’un bildirdiğine göre, ülkenin en önde gelen petrol sondajcılarından biri olan Harold Hamm, mümkün olduğunca fazla nakit toplamak için telefonlara sarılmış. Bir Trump kampanya yardımcısı da enerji sektöründen olabildiğince fazla para toplamak için yoğun bir şekilde çalışıyor, Hamm'ın yazdığına göre daha önce hiç para almadıkları kişilerden maksimum tutarda çekler almışlar, sınırsız çekler.
Sonuç olarak bu, yenilenebilir enerjiye olan büyük eğilimi tersine çevirebilir mi? Belli olmaz, ama tamamen mümkün değil. Çünkü güneş, rüzgar ve pillerin sürekli düşen maliyetlerine bağlı olarak Amerika’da da çok güçlü bir eğilim var. Ancak, bu yönelimi Trump yavaşlatabilir diyor. Amerika’nın yenilenebilir enerji kaynaklarını geliştirmesi, her iletim hattını boğucu bir bürokrasiyle mücadele gerektiren izinlere bağlı. Şu an Biden-Harris yönetiminde, Beyaz Saray’da, bu projelerin zamanında inşa edilmesini sağlamak için kuş uçurtmayan bir özel ekip çalışıyor. Trump başkan olursa, bu ekip ortadan kalkacak ve yerine projeleri engelleyecek yeni bir bürokratlar grubu gelebilir. Dünya genelindeki etkisi de en az bu kadar kötü olacaktır. Paris İklim Anlaşması'ndan çekilmişti ve bu, Amerika’nın iklim politikalarına büyük zarar vermişti. Şimdi de aynılarını ve daha fazlasını yapacak. Biden'ın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ihracatı ve LNG terminalleri konusunda aldığı durdurma kararını sona erdireceğini vaat ediyor. Amerikan gazını Asya’ya göndererek yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik hamleleri baltalamak üzere tasarlandığını söylüyor. Bu, petrol endüstrisinin sahip olduğu son gerçek büyüme stratejisi ve gezegen üzerindeki en büyük sera gazı bombasıdır. Özünde Trump, Vladimir Putin, Suudi Arabistan kralı ve diğer tüm oligarklara fosil yakıtları pompalamaya devam etmeleri için ruhsat verecek diyor.
İngiltere merkezli Carbon Brief sivil toplum kuruluşu, bu yılın başlarında, Kasım’daki başkanlık seçimlerinde Trump'ın kazanmasının, Biden’ın planlarına kıyasla 2030 yılına kadar ABD'de 4 milyar ton daha fazla emisyona yol açabileceğini belirtmişti. Bu da Amerikan hükümetinin son değerlendirmelerine göre, küresel iklim zararına yaklaşık 1 trilyon dolarlık ek maliyet demek. Bu, Amerika ve Japonya’nın yıllık emisyonlarının toplamına veya dünyanın en düşük emisyona sahip 140 gelişmekte olan ülkenin yıllık emisyonlarının toplamına eşdeğerdir. Bill McKibben, sera gazlarıyla dolu fazladan bir kıta bulmak gibi bir şey diyor.
Sonuç olarak, buzulların erimesinden bahsedip şunu vurguluyor: Dünyanın iklim bilimcileri, ya 2030’a kadar emisyonları yarı yarıya azaltırsınız ya da sıcaklık artışlarını 1,5 derece santigratın üzerinde tutacak herhangi bir olasılığı ortadan kaldırmış olursunuz, diyorlar. Bu kesinti teknik olarak zor ama mümkün. Ve Amerika’nın bir sonraki başkanlık dönemi 2029’un Ocak ayında sona erecek, 2030’a sadece 11 ay kalmış olacak. Eğer Donald Trump seçilirse, Bill McKibben’in dediği gibi, bunun etkilerini sadece yıllar değil, nesiller boyu hissedeceğiz ve hatamızı belki bir milyon yıl sonraki jeolojik kayıtlarda okuyacağız.
Ü. Ş: Evet, hesap gerçekten kritik. Trump seçilirse 2028'e kadar görevde kalacak ve neredeyse 2030'ların başına kadar etkisini sürdürecek. Ancak burada asıl önemli olan, bu 4 gigatonluk ekstra emisyonun yanı sıra, Trump Paris Anlaşması'ndan çekilip vaat ettiği her şeyi yaparsa, tüm uluslararası iklim mücadelesini çıkmaza sokabilir. Trump’ın yeniden seçilmesi, hem ekonomik hem de psikolojik olarak ciddi etkiler yaratabilir. Geçen sefer de benzer bir durum olmuştu; Çin ve diğer ülkeleri yavaşlatabilir. Pek çok gelişmekte olan ülke, "Amerika bile bunu yapıyorsa biz neden yapalım?" diyebilir ve bu tarz bir yaklaşımla küresel iklim çabaları ciddi bir darbe alabilir. Gerçekten büyük bir riskle karşı karşıyayız. Peki seçilecek mi? Umarım Kamala Harris hala önde gidiyordur.
Ö. M: Evet, akşam da bir göz atma fırsatımız olabilir.
Ü. Ş: Sanırım onların bir programı vardı, değil mi?
Ö. M: Dün akşam bir münazara vardı. Hayal bile edilemeyecek saçmalıklar vardı. İzlemedim ama BBC’den sabah yorumlara baktım. Trump, göçmenlerin gelip hayvanlarınızı yiyeceklerini falan söylüyor. Her türlü inanılmaz yalan ve palavrayı sıkıyor ama...
Ü. Ş: Bu kadar saçmalaması aslında iyi olabilir, hem onun hem de başkan yardımcısı adayının.
Ö. M: Özellikle kadınlar hakkında Trump’ın söylediği şeyler inanılmaz. BBC'de bahsetmiş, kadınların bebeklerin kafasını kestiği, doğar doğmaz öldürdükleri gibi abartılı şeyler söylemiş. Hatta 9 aylık hamileleri öldürdüklerinden bile bahsetmiş. Bunun yanında Bill McKibben’ın The Crucial Years adlı hesabında 8 Eylül’de çıkan bir yazı vardı, onu da destekçilerimiz Türkçeye çevirdiler. İlk yazıyı Sarrafoğlu, diğerini Bahar Özay çevirdi. Yazının başlığı "Trump’ın Karanlığına Karşı Güneş Enerjisi" ve şu anda temiz enerjiye şiddetle ihtiyaç duyduğumuzdan bahsediyor.
Bu seçim de tam olarak bununla ilgili diyor. Michelle Lewis, Elektrek’te uzun süredir yenilenebilir enerji araştırmaları yapan Ken Bosong’un, Enerji Bilgi İdaresi tarafından her ay yayımlanan elektrik üretim verilerini analiz ettiğini anlatıyor. Son 10 yılda yenilenebilir enerjiye geçişte önemli bir dönüşüm yaşanmış. 2014 yılında ABD’nin toplam kurulu üretim kapasitesinde güneş enerjisi sadece 9,25 gigawatt, yani %0.75 seviyesindeymiş. %1’in bile altındaydı. Ancak 2024 yılına gelindiğinde, şebeke ölçeğinde kurulu güneş enerjisi kapasitesi toplam kapasitenin %8,99’una yükselmiş. Bunun üzerine çatı üstü güneş enerjisi gibi dağıtık sistemleri de ekleyebiliriz.
Ü. Ş: Yani %10’a yaklaşmış aslında.
Ö. M: Bu çok büyük bir gelişme. %10’un altında gibi görünse de, bu "S eğrisi" denilen şeyin üst kısmına geçtiğimiz anlamına geliyor. Genişleme hızı devam ederse rakamlar inanılmaz seviyelere ulaşabilir. Nitekim Bosong’un Twitter’da belirttiği gibi, şebeke ölçeğinde ve tahmini küçük ölçekli güneş enerjisi üretimi, 2024’ün ilk 6 ayında, 2023’ün aynı dönemine göre %26,3 oranında artmış. Bu büyüme gerçekten dünyayı değiştirebilecek bir patlamanın habercisi. İnsanlar artık güvendikleri eski enerji kaynaklarını bırakıp güneşin gücüne yöneliyorlar diyor. Rüzgar enerjisinde de benzer gelişmeler yaşanıyor. Bloomberg’e göre geçen hafta, yeni güneş modüllerinin küresel kurulumu bu yıl 592 gigawatta ulaşacakmış. Bu, geçen yıla göre %33’lük bir artış demek. Bu büyüme birkaç yıl daha devam ederse, toplam kapasite hızla artacak. Elektriğinizin %1’ini sağlayan bir şey iki katına çıkarsa belki fazla etkilemez, ancak %10 veya %20’sini sağlayan bir enerji kaynağı %30 oranında artarsa, bu çok önemli bir gelişme olur.
Bosong, büyümenin uzun süredir görülebilir olduğunu ancak kömür, gaz ve petrol kullanımını ciddi ölçüde azaltacak düzeye henüz ulaşmadığını söylüyor. Ancak artık bu değişmeye başladı. En son Kaliforniya Elektrik Şebekesi’ni dikkatle takip eden Stanford Üniversitesi Profesörü Mark Jacobs’ın verilerine göre, 7 Mart ile 4 Eylül arasındaki 6 aylık dönemde Kaliforniya’daki fosil gaz kullanımı 2023’e kıyasla %29 oranında azalmış. Evet, %29! Dünyanın en büyük 5. ekonomisinde fosil gazla elektrik üretimi, bir yıl içinde neredeyse 3’te 1 oranında düşmüş. 2024’te ise güneş enerjisi, fosil gazdan %24 daha fazla elektrik sağlamış. Bu tür bir S eğrisi üstel büyüme işte böyle işler ve her yerde bu şekilde çalışabilir.
Ü. Ş: Tam da Harold Ham gibi fosil yakıtçıların paniğe kapılmasına neden olup Trump'a destek yağdırmalarına neden olan dönüşüm bu aslında. Yaşanan bu.
Ö. M: Yaşanıyor, gözümüzün önünde. Tüm bunlar, fosil yakıt endüstrisinin bu yılki seçimlerden neden bu kadar korktuğunu anlamak için önemli ipuçları sunuyor. Onlar da bu grafikleri herkes kadar iyi okuyabiliyorlar ve geleceği görebiliyorlar. Eğer bu gelişme hızı devam ederse fosil yakıtlara olan talep hızla azalmaya başlayacak. Mesela zaman zaman konuştuğumuz Permian havzası var, çok büyük doğal gaz rezervlerine sahip. Ancak pazar olmadığı sürece bu rezervler sonsuza dek orada kalacak. Bu yüzden fosil yakıt üreticileri, müşterilerini ellerinde tutmak ve onları başka seçeneklere yönelmekten alıkoymak zorunda. Aksi takdirde, işlerinin ve paralarının önce yavaş yavaş, sonra hızla erimesine şahit olacaklar. Bu da kaçınılmaz olarak onların siyasi güçlerinin de azalması demek.
Bu nokta çok önemli. Şu anda hala politikacıları korkutabiliyorlar. Kamala Harris'in Pennsylvania eyaleti söz konusu olduğunda ısrarla hidrolik kırmayı (fracking) desteklemesi de bu yüzden. Ancak dört yıl sonra bu güçleri kalmayabilir. Eğer Trump yeniden seçilirse, yenilenebilir enerjiye geçişi yavaşlatmak için birçok şey yapabilir. Söz verdiği gibi rüzgar enerjisini tamamen öldüremez ama geçişin aynı hızla büyümesini engelleyebilir. Şu anda Beyaz Saray’da büyük yenilenebilir enerji projelerini yöneten, yeni iletim hatlarındaki düzenleyici engelleri kaldırmaya çalışan ekipler var. Trump’ın Beyaz Saray’ında ise tam tersi yönde çalışacak ekipler olacaktır.
Bill McKibben, Trump’ın Karanlığına Karşı Güneş Enerjisi başlıklı ikinci yazısını şu cümlelerle bitiriyor: "Trump bu süreci sonsuza dek erteleyemez. Ekonomi bilimi, ucuz enerjinin eninde sonunda kazanacağını garanti ediyor. Ancak kutuplar hızla erirken "eninde sonunda"nın bir anlamı olmayacak. Zamanımız azalıyor. Şu anda temiz enerjiye şiddetle ihtiyacımız var. Bu seçim tam da bununla ilgili."
"Büyük petrol şirketleri umdukları engellemeyi elde edebilecek mi, yoksa değişim rüzgarı devam edecek mi?" McKibben, "Umarım" diyerek bitiriyor yazısını. İklim hareketinden gelecek büyük destekle daha hızlı bir ilerleme mümkün olabilir. Çok kritik bir dönemdeyiz.
Ü. Ş: Evet, 5 Kasım seçimi yaklaşıyor. Aynı 2016'daki gibi. 2016 seçimini çok iyi hatırlıyorum. Paris'ten bir yıl sonra... Neredeydik? Fas'taki COP'ta. COP (İklim Zirvesi) başlamadan hemen önce olmuştu seçim ve Trump'ın kazandığı COP'un ikinci günü belli olmuştu. Hatırlıyorum oradaki Amerika'dan gelen sivil toplum aktivistleri ve hatta delegasyondan insanların ağladıklarını 2016'da. Şimdi tam da benzer bir şey. Bu sefer COP 11 Kasım'da başlıyor. Azerbaycan'da COP29. Bir hafta önce seçim sonuçları belli olacak ve bu seneki görüşmeleri de, müzakereleri de ciddi biçimde etkileyebilir bu seçim sonuçları. Tabii dünyanın geleceğini de aynı şekilde ciddi biçimde etkileyecek bir Bill McKibben'ın da dediği gibi.
Ö. M: Ancak jeolojik kayıtlardan okuyabilecek insan, kaldıysa o zaman.